ODTÜ Öğretim Üyesi-Prof. Dr. Kürşat ÇAĞILTAY


Ziyaret Edilen Hocamız İle İlgili Bilgiler

Adı Soyadı: Kürşat ÇAĞILTAY
Mesleği:  Öğretim Üyesi
Çalıştığı Kurum: ODTÜ-BÖTE
Geziye Katılanlar: Atatürk Üniversitesi Ekibi: Turgay ALTINDAĞ


 

82914921_828118140961250_7887909190897762304_n

Merhaba BÖTEKARİYER Okurları;

Bu röportajımızı BÖTE akademik alanının deneyimli isimlerinden ODTÜ öğretim üyesi Prof. Dr. Kürşat ÇAĞILTAY hocamız ile yapıyoruz.

         Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz? Kariyerinizde hangi adımlar sizin için en önemli dönemeçler oldu?

Kariyerim okumakla geçti. Eğitim ile geçti daha doğrusu. 1979 yılında Liseyi bitirince önce Boğaziçi üniversitesine girdim. Bu, önceki yüzyılda olan olaylar tabi. Boğaziçi Üniversitesinde elektronik okudum. Mezun olduktan sonra bir bilgisayar firmasında donanım mühendisi olarak bir süre çalıştım. Ondan sonra orası beni yeterince tatmin etmedi ve ODTÜ matematik bölümüne girdim. ODTÜ matematik bölümünü 1988 yılında bölüm birincisi olarak bitirdim. Bitirir bitirmez ODTÜ’nün bilgi işlem merkezinde işe girdim. Orada network grubunda çalıştım. Bilgisayar ağları grubunda, yani Türkiye İnternet projesinde. Burada yaklaşık 8 sene çalıştım. O esnada da bilgisayar mühendisliği bölümünde yüksek lisansımı yaptım. Yüksek lisans bitince doktoraya başladım. Doktoraya önce ODTÜ’de başladım ama yurt dışında Doktora YÖK bursu bulunca Indiana Üniversitesi’nde, 1997 yılının ocak ayında “Öğretim Teknolojileri” konusunda doktoramı yapmaya başladım.  Öğretim teknolojileri ve Bilişsel bilimlerden çift dalda doktora yapıp 2002 yılında ODTÜ’ye geri döndüm. 2002’den beri de burada, BÖTE bölümündeyim. Aynı zamanda Enformatik Enstitüsü’nde de çalışıyorum. Özellikle insan bilgisayar etkileşimi dersini orada veriyorum. Emeklilik hakkımı aldım ama daha uzun süre buralarda olacağım sanırım.

Geçmişinize bakarak üniversiteli gençlerin üniversite zamanlarını nasıl değerlendirmeleri gerektiğini düşünüyorsunuz?

Hep ders çalışmalı, değil. Çok yönlü olmak önemli. Yani ders çalışmak, akademik birikim belli bir seviyede olabilir ama kendini zenginleştirmek önemli. Bu zenginlik; farklı alanlarda, farklı disiplinlerde, sosyal alanlarda, birtakım başka etkinliklerde olabilir. Sadece ders akademik bilgi yükleme oluyor. Hâlbuki üniversite bilgi yükleme ortamı değil, kültürlenme ortamıdır. Esas önemli olan şey de bu kültürlenmedir. Kendimden örnek vermek gerekirse; ben üniversiteye girdiğim zaman okulun bisiklet takımına girdim. Profesyonel olarak olmasa bile üniversite bisiklet takımında aktif olarak çalıştım. Onun dışında başka tip etkinliklerde de yer aldım. Bu tür girişimler önemli. Bu sayede kendi çevrenizde insanlardan oluşan bir ağ kurmak, farklı kişilerin dünyaya nasıl baktığını görmek gibi kazanımlar elde ediyorsunuz. Tabi bir yandan da akademik etkinlik de önemli. Bunlar birbirinden farklı egzersizlerdir.  Burada ana egzersizimiz akademik etkinlik ama yan egzersizlerimiz de az önce belirttiğim bizi zenginleştirecek olan etkinlikler olmalı. Hatta Kimi zamanlar yan egzersizlerimiz daha da önemli olabiliyor.

Çalıştığınız bölüm olan BÖTE hakkında bilgi verebilir misiniz? Sizin gözünüzde BÖTE nasıl bir yer?

BÖTE fil gibi bir yer. Öyle bir benzetme vardır ya hani. Körler fili tutarlar. Birisi kulağını tutunca kulağını tarif eder. Kuyruğunu tutan kuyruğunu, bacağını tutan bacağını tarif etmeye başlar. Türkiye’de biraz öyle bir durumu var, BÖTE’nin. Dünya’da da belki bazı farklı görüşler olabilir ama Türkiye’de bu iş daha da farklılaşmış durumda. Yani BÖTE’yi sadece bir bilgisayar öğretmenliği olarak görenler var, hocalarımız ya da mezunlarımız arasında. Burasının sadece bir bilgisayar öğretmenliği olmadığını, daha farklı bir misyonu olduğunu, öğretim tasarımı veya öğretim teknolojileri bölümü olduğunu söyleyenler de var. Artık yeni bir terim var. Öğrenme mühendisliği (Learning Engineer) diye bir terim var. Hani nasıl inşaat mühendisliği, makine mühendisliği varsa günümüzde de artık öğrenme mühendisliği’ de var. İnşaat mühendisi bina inşa ediyor, analiz tasarım test süreçlerinde. Biz de daha iyi öğrenme ortamları tasarlıyoruz; analiz, tasarım, test, uygulama süreçleri ile birlikte. Ben kendimi daha çok bu tarafta yani “Learning Engineer” tarafında görüyorum. Öbür tarafta da çalışan arkadaşlar var, tabi. Herkesin alanına ve herkesin bakış açısına saygım var. Orada da ihtiyaç var demek ki, o tarafta da çalışılıyor.

BÖTE için geçtiğimiz son 3-4 yıllık süreç hakkında yorumlarınız nelerdir? Neden öğrenci alımı azalıyor, halen daha üniversite adayları tercih etmeli mi?

Neden üniversite alımları azalıyor, bir kere bu atama vs. olayları yüzünden. Özellikle bu bilgisayar öğretmenliği boyutundan dolayı. Mesela ODTÜ BÖTE’den örnek vereyim; şimdi bizim mezunlarımızın küçük bir grubu öğretmenliğe gider. Büyük bir grubu, öğretim tasarımcısı vb. pozisyonlara yönelirler ve hatta ikinci üçüncü sınıftan itibaren çalışmaya başlarlar. O yüzden hani bu tür kurumların kontenjanları boş kalmıyor. Ama diğer üniversitelerde mezun olduğum zaman ne olacak gibi belirsizlikler olduğu zaman insanlar talep etmiyorlar. Benzer sorun birçok bölümde de var. Ne yapılabilir sorusuna da şu şekilde cevap verebilirim; bölüm enflasyonu problemi var. Yani çok sayıda BÖTE bölümü açıldı. Bölüm sayısı düşürmek çözümlerden biri olabilir. Bir diğer çözüm de şu olabilir; BÖTE bölümlerini lisans üstü program şekline çevirmek bir alternatif olabilir. Mesela Amerika’ da bizim bölümümüzün lisansı yoktur. Öğretim tasarımı, öğretim teknolojileri açısından bölümün yüksek lisans programı olması bence önemli. Çünkü öğretim tasarımı alanı disiplinler arası bir alan. Yani bir matematikçinin de, bir yaşam boyu öğrenmecisinin de, bir bilgisayar mühendisinin de, bir makine mühendisinin de öğretim tasarımına ihtiyacı var. Mesela Amerika’da ben okurken, sınıf arkadaşlarımdan bir tanesi makine mühendisliğini bitirmişti. Birisi hem lisans hem yüksek lisansını bilgisayar mühendisliğinde yapmıştı. Bir diğer arkadaşım yabancı diller eğitimindendi. Başka bir arkadaşım fen eğitimindendi. Yani belli bir lisans eğitimini alıp onun üstüne öğretim teknolojilerini alıyorlardı ve bu ikisini birleştiriyorlardı. Günümüzde de tek bir disiplin ile çalışamıyorsunuz. Çoklu disiplinler arası çalışmanız gerekiyor. Tıp eğitimi de böyledir, Amerika’da. Tıp eğitimine bizdeki gibi liseyi bitirip başlayamazsınız. Mesela önce bir biyoloji okursunuz, 4 sene. Onun üstüne tıp eğitimini alırsınız. Belki Türkiye’de de BÖTE bölümü için böyle bir model geliştirilebilir.

Sizce bu durum akademik yönde ne gibi değişikliklere sebep olur? BÖTE’den yüksek lisans, doktora yapmış biri daha sonra öğretim görevliliğini başka bir alanda sürdürebilir mi?

Neden olmasın? Bu duruma bölüm şövenizmi diyoruz. Benim bölümümden çıkan benim bölümümde çalışacak diye bir şey yok. Bunun olmaması gerekiyor aslında. Hatta bu durumun tersinin olması gerekiyor belki de. Hani ben kendi alanıma bakacak olursam; işte elektronik okudum, matematik okudum, bilgisayar mühendisliği okudum, öğretim teknolojileri bölümünü okudum. Şimdi bunların hepsini bir potada eritip insan daha üretken olabiliyor. Günün değişen koşullarında farklı alanlara kayabiliyorsunuz.  Alan şövenizmi yapmak bence Türkiye’ deki akademik ilerleyemeye en çok zarar veren şeylerden bir tanesi. Bunu BÖTE’cilerin de yapmaması gerekiyor. İşte şu kişi lisansını BÖTE’den almamış o zaman buraya gelmesin demememiz gerekiyor. Aslında bölümün kuruluş yıllarına gelip bakacak olursanız ortada BÖTE’ci diyebileceğimiz kimse yok. Herkes dışardan, başka alanlardan gelmiş durumda. Bu durum biraz da Mendel’in biyolojideki bezelye deneyine benziyor. İçerde çoğalırsan sağlıksız nesil yetişir. Hâlbuki farklı disiplinlerin, farklı açılımların gelmesi gerekiyor ki bölüm bir yere doğru gidebilsin.  Farklı açılımlar yapabilsin.

ODTÜ ile birlikte hala daha kontenjanını doldurabilen BÖTE’ler mevcut. Bu BÖTE’lerin seçilmesinin ana sebepleri sizce neler? Ve diğer BÖTE ‘lerde bu istikrar tekrar sağlanabilir mi? Sağlanabilirse nasıl?

Programlarımıza baktığımız zaman aslında aynı içeriklere sahip. Örnek verecek olursam Erzurum Atatürk Üniversite’ sinin programı ile ODTÜ’nün programı aynı. Aşağı yukarı aynı içerikleri sunuyoruz, öğrencilere. Hani bir de ne derler; coğrafya kaderdir. Doldurabilenler niye dolduruyor diye soruyorsan, diğer BÖTE’lere nazaran çok muhteşem kadroları mı var, hayır.  Bulunduğu coğrafyadan ötürü ve üniversitenin var olan prestijinden dolayı doluyor.  Benzer durum ODTÜ için de var. ODTÜ mezunuyum demek Türkiye’de hala önem arz eden bir durum. Belki bizde verilen derslerin bazılarını Atatürk Üniversitesinde daha iyi veriyor olabilirler ama dediğim gibi biraz da üzerimizdeki etiket önem taşıyor. Coğrafya dediğim gibi önemli.

Bir BÖTE’ci kendini geliştirirken daha çok bir ihtiyaç saptayıp, “Bu alanda ihtiyaç var mı? Kendimi bu alanda geliştirmeli miyim?” mi demeli? Yoksa yetenek ya da ilgi alanlarına mı yönelmeli?

Öncelikle şunu söyleyeyim; günün trendlerine, günün modalarına kapılmamak lazım. Çünkü modalar sürekli değişiyor. Bu konuda sürekli öğrencilerde yanıma geliyor. İşte “Hocam Unity çıkmış. O zaman biz derste Unity öğrenelim, diye. Bugün unity var ama yarın onun yerine başka bir şey gelecek. Dolayısıyla modaya göre üniversite programlarını yapmamak lazım. Bizim yeni BÖTE öğretim programımız biraz modaya göre hazırlanmış durumda. İşte ne var örneğin İnternet Of Things ya da robotik var, o zaman hemen bu konulara yönelik ders olsun demişler. Hâlbuki orada üniversitenin görevi bu değil. Üniversitenin görevi, problem çözme yetisine sahip, kendisini yeni ortamlara adapte edebilecek, kritik düşünebilme yetisine sahip olan insanları yetiştirmek ve onları hayata kazandırmak. Tabi bunun yanı sıra birtakım mesleki bilgiler de verilebilir ama bence yeni BÖTE programında ilk kısmı kaçırıyoruz. Öğrenciler için de şunu söyleyebilirim; teknik bir alana yöneleceklerse sadece üniversitedeki dersleri alarak bu işi yapmaları mümkün değil. Yani yazılımcı olacağım ama bana teknik dersleri çok vermiyorlar bahanesi de anlamlı değil. Çünkü hiç yazılım dersi almadan kendisini geliştirmiş insanlar var. Günümüzde bütün kaynaklar topluma açık halde. Gerçekten o alanda çalışmak istiyorsanız oradaki yatırımı kendisi yapması gerekiyor. Şöyle bir örnek vereyim; biz de benzer durumdaydık. Mezun olurken diyorduk ki bankalarda çalışalım. Bunun için COBOL programlama öğrenmemiz gerekiyordu. Çünkü bütün bankalarda COBOL programlama var ama günümüzde öyle bir dil yok artık. Zamanının önemli bir diliydi. Olayın arkasında yatan temeli anladıktan sonra bugün bu dil olmuş, yarın bir diğeri olmuş bu çok önemli değil. Temeli kavradıktan sonra kendini yeni durumlara adapte edebilmen gerekiyor. Öğrenmeyi öğrenme olayı devreye giriyor, burada. Ben derslerde öğrencilerime bunu da söylüyorum; kendimi tanıtırken, “Ben bu dersin hocası değilim. Ben bu dersin koçuyum.” diyorum. Bir basketbol oyunu gibi öğrencinin burada oynaması gerekiyor. Oynarken ben ne yapacağım, koç olarak ona rehberlik yapmam gerekiyor. Çünkü yaparak öğrenmediğiniz takdirde çok bir anlamı kalmıyor. Bütün bir eğitim dönemine; ilköğretim, ortaöğretim ve liseye baktığınız zaman biz hep bilgi depolamaya çalışıyoruz. Mesela 8 sene İngilizce öğreniyor, birey. O 8 seneden sonra “my name is ”’den öteye geçemiyor. Çünkü sahaya çıkıp oynamamış durumdalar. Hep ona bir şey aktarılmış. Hâlbuki sahaya çıkıp bunun pratiğini yapmak durumundalar. Bu durumun güzel bir örneğini geçmişimizde köy enstitüleri zamanında görmekteyiz ama sonrası gelmemiş onun da, devam edememiş. Şu anda da pasif dinleyiciler pozisyonundayız. Bu üniversite seviyesinde BÖTE’cileri de etkiliyor. Bir BÖTE’ci olarak ne yapmayı düşünüyorsun? Yazılımcı olarak çalışmayı düşünüyorsan BÖTE’de başlangıç yapabilirsin ama devamını senin getirmen gerekiyor. Öğretim tasarımcısı olacaksan burada belki temellerini verebilir ama kendin bir öğretim tasarımı yapmadan öğrenemezsin ya da öğrenme eşiği eksik olur.  Sonuç olarak o işin içinde bilfiil bulunup yapman gerekiyor.

Lisans okurken yurtdışında yüksek lisans ve doktora yapmaya karar verenlerin neler yapması gerekir?

Bu tür düşünceleri olan biri yurtdışı değişim programlarına yönelebilir. Birincisi Erasmus. Yani her üniversitede Erasmus programı var. Erasmus ile daha lisans döneminde yurtdışındaki üniversite ortamını görüp tanıyabilir. Erasmus yapamadıysa yaz tatilinde Work and Travel programı ile bir yerlere gidebilir. Yurt dışı deneyimi yapabilmek için en iyisi orayı görmek olmalı. Akademik olarak ne gerekiyor dersen, ortalamanı yüksek tutman gerekiyor. Dil önemli; dil puanının yüksek olması gerekiyor. Ortak bir dil aynı zamanda bilimin dili şu an İngilizce. Bu nedenden dolayı İngilizceyi öğrenmek lazım. Onun dışında MEB bursu, YÖK bursu gibi fırsatlar da değerlendirilebilir. Dil öğrenme noktasında da şimdiki nesil daha avantajlı. İnternet üzerinden birçok kaynağa ulaşabiliyorlar.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Öğrenci arkadaşlara başarılar dilerim. Umarım faydalı bilgiler verebilmişimdir. Röportajınız için ayrıca BÖTE Kariyer ekibine teşekkür ederim.

Bizde Atatürk Üniversitesi BÖTE Kariyer ekibi olarak bize değerli vaktini ayıran ve bizimle deneyimlerini paylaşan kıymetli hocamız Prof. Dr. Kürşat Çağıltay hocamıza ve bu geziler için bizleri teşvik eden Doç. Dr. Engin Kurşun hocamıza teşekkür ederiz.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir